Madde ile boşluk (uzam) aynı enerjinin farklı yapısı (farklı yoğunluğu) olarak
görülmelidir. Zira Kuantum kuramı göstermiştir ki “madde” dediğimiz nesneler hem dalga
hem parçacıktırlar. Yani, parçacık veya parçacıklar küme’si olan madde türleri, ki bunlara
gök cisimleri de dahildir, yerel olarak tanımlanamayan dalgasal yapılardır. Zira dalga bir
tek noktada tanımlı değildir. Şu halde boşluk dediğimiz maddesiz ortam da tek bir
noktada tanımlı olmadığına göre, Boşluk = Dalga = Uzam = Parçacık = Madde eşdeğer
kavramlar olarak karşımıza çıkmaktadırlar.
Kavramsal olarak madde ile boşluk (vakum) ayrılmazlarsa mantıksal olarak çelişkiye
düşmemek için Aristo mantığındaki ‘Özdeşlik İlkesi’ terk edilerek Hem-Hem mantığı
devreye sokulmalıdır. Önermemiz: “Madde hem vardır hem yoktur”, veya eşdeğer
olarak “Boşluk, yoğunluğu çok az olan maddedir”.
Burada önemli bir noktaya dikkat etmek gerekir.
Boşluk tam olarak (100 de 100) boş
olmadığına göre fiziksel yokluk mümkün değildir. Yokluk dendiğinde matematikteki “sıfır
küme’si” akla gelmemelidir. Sıfır sayısı doğada bulunmaz. Sadece mantıksal olarak
özdeşlik ilkesinden türer. Oysa ki yukarıda kullanıldığı şekilde “yokluk = Fiziksel yokluk”
(doğadaki yokluk) şeklinde anlaşılmalıdır. Doğada ise mutlak “yokluk” yoktur.
Var olan bir A nesnesi düşünün. Özdeşlik ilkesine göre A ancak kendisine eşit olabilir.
Yani, A = A dır. Eğer eşitliğin sağındaki A terimini sol tarafa aktarırsak A – A = 0 olur.
Burada “0” küme’sini tanımlamış oluyoruz. Diyoruz ki, bir nesneden kendisini çıkarırsak
geriye hiçbir şey kalmaz. Ama bir nesneden kendisini çıkarabilir miyiz?
Bir nesneyi bir
ortamdan veya bir kümeden çıkarabiliriz. Kendisinden çıkaramayız. Şu halde “sıfır” sayısı
gerçek (fiziksel) bir kavram değildir. Sadece bizim mantık sistemimizin gerektirdiği bir
kavramdır.
Oysa ki Hem-hem mantığında bir kavram hem kendisi hem de zıt kavramı pekala olabilir.
Şu halde A = B olabilir. Klasik mantıkta A – B = 0 olmalıdır. Oysaki, Hem-hem
mantığında A – B = C gibi sıfırdan farklı bir değer alabilir. C’nin sıfır olma zorunluluğu
yoktur. Aynı şekilde “Madde hem vardır hem yoktur” derken, buradaki “yokluk” kavramı
“sıfır küme’si” değildir. “Yokluk” kavramı fiziksel “vakum” olarak anlaşılmalıdır.
Klasik matematik doğa ile ilişkili önermeler üretmez. Soyut kavramlar ile çalışır ve onlar
arasında, kendi mantık kuralları çerçevesinde, ilişkiler bulur. Oysa ki fizik düşüncesi
doğrudan doğa ile ilişkili olmalıdır. Kullanacağı kavramlar doğadaki olaylara uygunluk
göstermeli ve mantığı da doğa olaylarını açıklayacak kadar esnek olmalıdır. Katı Aristo
mantığı doğadan kopuk, soyut ve ideal bir evrene uygun olabilir. Ama bizim fiziksel
evrenimize uygun değildir. Zaten çelişkiler de bu yüzden belirmektedirler.
Aristo mantığına zaman içinde “formel mantık” denmiştir, çünkü bu mantık “formları”
(şekilleri) incelemek için yaratılmıştır. Eski düşünürler ideal bir dünya hayali peşinde
evreni geometri ile açıkladılar. Geometri formlarla, yani şekillerle, ilgilenir. İdeal şekiller
de doğru, üçgen, kare, daire, beşgen...gibi tanımları kolay olan simetrik ve oldukça basit
çizimlerdir. Oysa ki etrafımıza baktığımızda doğada ne ideal doğru buluyoruz, ne de ideal
üçgen.
Doğada var olanlar hep karmaşık, eğik-bükük, yamrı-yumru, ideal olmaktan uzak
şekillerdir. Fiziğin konusu da bu yapıları araştırmak ve neden böyle göründüklerine
mantıklı yorumlar getirmektir. Doğadaki yapıları ve ilişkileri de formel mantık ancak bazı
basit durumlarda açıklayabilmektedir. Daha temel sorularda ise yetersiz kalmaktadır. Bu
bakımdan Hem-hem mantığı bize daha geniş düşünce ufukları açtığı görüşündeyim.
Nesneyi “ancak fiziksel ortamdan çıkarabiliriz” dedik. Kendisinden çıkaramayız. Fakat
fiziksel ortam kendisi ise o zaman nesneyi kendisinden çıkarabiliriz. Burada çıkarmak
kavramını “yer değiştirmek” şeklinde algılamalıyız, tümüyle “yok etmek” şeklinde değil.
Ortam belli bir noktada bir “dalga paketi” oluşturarak yoğunlaşıyor. Daha sonra bu
dalga paketi ortamda bir bükülme yaratıyor. Bu bükülme diğer bir dalga paketinin
yarattığı bükülme ile karşılaştığında ikisi arasında bir ortak yol (bükük ortam) oluşuyor.
Bu ortak yol boyunca ilerleyen dalga paketleri birbirlerine doğru yaklaşıyorlar. Böylece
bizim evrende gözlediğimiz kütlelerin birbirlerini çekmesi olayı gerçekleşiyor.
Bu açıklama hem Genel Görelilik kuramına uygun olmakta hem de parçacık-dalga eşdeğerliği ile çelişmemektedir.